Karar Vermeye Karar Vermek

Yönetici her durumda karar verendir,

sadece bazı zamanlar bu kararlar doğru olur

ama o her durumda bir karar vermelidir.

J. H. Patterson

Indus Ailesinin Değerli Eğitmen&Danışmanlarından K.Altuğ ÖZGÜN’ün kaleme aldığı keyifli ve bilgilendirici makaleyi paylaşıyoruz.

Günümüz çalışma hayatında toplantılar, son dakika projeler, yetiştirilmesi gereken işler arasında çalışanlardan zor durumlarda verimli performans göstermesi beklenmektedir. Gerçekten de işe alım sırasında “stres altında çalışabilir misiniz?” tarzında sorularla neredeyse hepimiz bir şekilde karşılaşmıştır. Ancak çalışanlar ve özellikle yöneticilerin en çok zorlandıkları husus bu kararlar için yeteri kadar zaman ve günlük hengameden başlarını kaldırıp sorunlara biraz uzaktan bakabilme imkanı bulmaktır. “Hiç zamanım yok, çok yoğunum, şu an müsait değilim” gibi motto haline gelmiş söylemler yöneticilerin artık etrafındakilerle bir selamlaşma şekli olmuş durumdadır. Ama çalışandan beklenen kısa zaman içinde en doğru kararı vermesi ve zaman planlamasını en efektif şekilde yapmasıdır.

Çalışanlar üzerindeki bu karar baskısı sadece kişisel performanslarını etkilememekte, yönettikleri ekiplere de hatta tüm şirket akıbetine olumlu ve olumsuz yansımaktadır. Üzerinde çok düşünülmeden stres altında verilen kararların çalışanlar üzerinde eşitsizlik, ayrımcılık, taciz ve adaletsizlik gibi etkileri olmakta ve bu durum da çalışanların şirket bağlılığına, şirketin geleceği olacak yeteneklerin şirketten uzaklaşmasına ve organizasyonel adalete zarar vermektedir. Organizasyonel adalet zarar görünce çalışanlardan kaynaklanacak hukuki riskler ve suiistimallerin arttığı da görülmüştür. Dolayısıyla doğru karar vermek kademesi ne olursa olsun hem çalışan hem şirketlerin en büyük sınavları arasındadır.

Peki karar vermeyi etkileyen faktörler neler?

Gün içerisinde hangi saatlerin yeni kararlar almak ve riskli konularda karar açıklamak için doğru olduğu hususunda farklı görüşler mevcuttur. Örneğin Arjantinli psikologlardan oluşan bir ekip tarafından satranç oyuncular arasında yapılan deneysel bir çalışmanın sonucuna göre; en doğru karar alma zamanının sabah saatleri olduğu ortaya çıkmıştır. Psikologlar sabah saatlerinde alınan kararların daha yavaş alındığını ama sonuç itibariyle daha isabetli ve hatasız olduğunu ortaya koymuştur. Aynı araştırmaya göre, günün sonuna doğru alınan kararlar daha hızlı ve ani bir şekilde alınıp hata yapma ihtimalini artırmaktadır. Riskli kararlar genellikle akşamüstü saatlerinde alınıyor.[1]

Benzer biçimde Harvard ve Utah üniversitelerinde yapılan bir deneysel çalışmanın sonuçlarına göre, insanların etik kurallarına uygun davranma ihtimalleri günün sonuna doğru azalıyor. Sabah saatlerinde daha düzgün ve etik kurallarına uygun karar veren insanların aksine, deneyde gün sonuna doğru katılımcıların dürüst olmayan davranışları artmıştır. Bu konu ile ilgili yapılan bir deneyde; deneklere matematik soruları çözdürüp her doğru cevap için beş dolar ödeneceği söylenmiş. Cevaplara bakılmayacağını bilen denekler ise test zorlaştıkça çözdüklerinden daha fazla doğru yanıta sahip olduklarını iddia etmişlerdir. Psikolog Nessa Bryce’a göre, insanların etik pusulası tıpkı vücutlarındaki kaslar gibi belirli bir saatten sonra yoruluyor. Zihnen ve bedenen yorulmuş insanlarda doğru ve isabetli kararlar almakta zorlanıyorlar.[2]

Psikolog Marcia Reynolds’un kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı bir makaleye göre benzer bir sonuç ortaya çıkmıştır. Reynolds, zihinsel yoğunluk gerektiren işlerle meşgul olan insanların daha bencil kararlar verebildiğini söylüyor. Ayrıca önemli kararlar almadan önce hata yapma riskini azaltmak için uygulanabilecek püf noktalarından bahsediyor. Mesela; önemli bir kararınızı açıklamadan önce uyumanız gibi. İngilizce “lets sleep on it” yani bu konu üzerinde bir bekleyelim/uyuyalım tabiri de burdan geliyor olabilir. Bu teoriye göre ertesi gün sabah uyandığınızda hala verdiğiniz karar lehine düşünüyorsanız muhtemelen doğru kararı vermişsinizdir. Bunun dışında, uygulanabilecek başka bir yöntem kararınızın eksilerini ve artılarını bir kağıda yazmanız ve bir süre sonra kendinizi hazır hissettiğinizde tekrar okumanız şeklinde. Son olarak kararın kaynağını düşünmeniz gerektiğini ve eğer varsa, bu önemli kararı vermeden muhakemesine güvendiğiniz bir dostunuzla bu kararı paylaşmanızı öğütlüyor.[3]

Hâkimler üzerinde yapılan kapsamlı bir araştırma diğer araştırmalara yakın bir durum (aşağıdaki tablo ile gösterilmiştir) ortaya çıkarmıştır. Şartlı tahliye kararı verme konusunda araştırmaya tabi tutulan hâkimler, tüm şartlı tahliye başvuruları arasından sadece %36’sı hakkında olumlu karar verdiler.[4] Şartlı tahliyenin reddedildiği durumların saati ise dikkat çekici. Araştırma 1.112 adet karar üzerinden yapıldı. On aylık bir süre zarfında tamamlandı. Elde edilen verilere göre, hâkimler sabah saatlerinde kahvaltı yaptıktan sonra olumlu kararlar verirken (şartlı tahliye onayı) günün ilerleyen saatlerinde artan beden ve zihin yorgunluğu ile olumsuz karar verip şartlı tahliye başvurularını reddetmeye başladılar. Özellikle uzun süre yemek yenilmeyen durumlarda olumsuz kararların daha baskın geldiği görüldü. Buna müteakiben, günün saatti fark etmeksizin, hâkimler yemek molalarından döndükten sonra yine sabah saatlerinde gösterdikleri sanık lehine olumlu tavırlarını gösterdiler. Araştırmanın sonucuna göre, tekrarlanan işlemlerde hâkimlerin konu hakkında fazla düşünmeden ve insiyatif kullanmak istemeyip mevcut durumun devamına karar verdikleri gözlemlendi. Yani, yorgun düşen hâkim, mahkûma şartlı tahliye hakkını tanımaktansa, onun bulunduğu yerde kalmasını daha uygun gördü.

Ego Tükenir mi?

Ego tükenmesi(ego depletion), insanların yoğun olarak iradelerini bir şeyi başarma veya bir şeyden uzak durma için kullanıp, öz kontrollerini tüketmesi ve daha sonra birbiriyle ilişkili olmayan başka bir görev için kendilerini kontrol edememelerini savunan bir teoridir. Örneğin, sıkıcı bir toplantıya konsantre olmaya çalışmak, sağlıklı bir öğle yemeği seçememenize veya iş yerindeki kaba bir müşteriyle uğraşırken sakin olmaya çalışmak, yeni egzersiz planınıza sadık kalma ihtimalinizin azalmasına neden olabilir.

Teori Amerikalı sosyal psikoloji uzmanı Roy Baumeister tarafından bir deney sonucu ileri sürülmüştür. Kurabiye ve turp deneyi olarak geçen deney şöyle gerçekleşmiştir. Bir grup öğrenci (deneye aç olarak gelmeleri şartıyla) bir tabakta taze çikolatalı kurabiye diğer tabakta beyaz turpların olduğu bir odaya alınmıştır. Birinci grup öğrenciye istedikleri kadar kurabiye yiyebileceklerini ikinci grup öğrenciye ise kurabiyelere dokunmanın yasak olduğu ve sadece turpları yiyebilecekleri söylenmiştir. Daha sonra öğrenciler başka bir odaya alınmış burada ise zor bir bulmaca çözmeleri istenmiştir. Gerçekte çözümü bulunmayan bu bulmacada amaç öğrencilerin vazgeçmeden önce problem üzerinde kaç deneme yapacağını görmektir. Çikolatalı kurabiye yiyen öğrenciler ortalama 19 dakika sorun üzerinde çalışırken sadece turp yiyen ve çikolatalı kurabiyeye direnen öğrencilerde bu oran ortalama 8 dakikaya düşmüştür.

Baumaster bu deneyde insan iradesini aynı bir kas gibi değerlendirerek, iradenin sınırlı bir gücü olduğunu iddia etmiştir. Taze çikolatalı kurabiye kokusuna karşı yemeye direnen öğrencilerde bu irade gücü zayıflamış olup sonrasında başka tarz bir irade gerektiren bulmaca çözümüne ilk gruba göre yarıdan daha az zaman harcayabildikleri görülmüştür.

Zaman içinde, ego tükenmesi teorisi ve ilgili deney diğer bilim insanları tarafından eleştirilse de ego tükenmesini savunan psikologlar bir konuda yüksek irade gösteren insanların, özellikle diyetlerine bağlı kalma, bütçelerini aşmama, ilişkilerde sadakat ve kavgadan uzak durma konularında sorun yaşadığını savunuyorlar. Aynı şekilde açlık veya ağır bir diyet yapma, uykusuzluk, yorgunluk gibi durumlarda kişilerin zor durumlara dayanıklılığının etkilendiği ve zor problemlerde kolay pes etme ve kolay tercihe yönelme eğilimine girdikleri de savunuluyor. Hatta her sabah kahvaltı etmeye alışmış bir bireyin bir sabah kahvaltısını kaçırmış olması gün içindeki kararlarını bile olumsuz etkileyebileceği savunulan görüşler arasında.

Bilişsel Yatkınlar

Eski çağlardan beri insanlar için karar verme süreci ve zihin fonksiyonları kullanmak enerji gerektirdiğinden, en az enerji ilkesi ile kararların hızlı verildiği ve alışkanlıkların karar almada çok etkili olduğu görülmüştür. Özellikle hızlı karar vermemiz gereken günümüz dünyasında, alışkanlıklarımız hızlı hareket etmemize olanak tanırken kritik konularda rasyonel karar vermemize  engel olabilen bazı düşünce formları tespit edilmiştir. Bilişsel Yatkınlık (Cognitive Bias – Bilişsel Yanılgı olarak da çevirebilir) insan zihninde karar alma mekanizmalarını etkileyen ve rasyonel karar vermede sapma yaratan düşünce sistemi hatası olarak tanımlanabilir. Buna en geçerli örneklerden biri Kumarbaz Yanılgısı bir örnek vermek gerekirse üst üste 5 kez tura gelen bir yazı-tura oyununda oyuna katılan kişilerin çoğu bir sonraki paranın yazı olarak geleceğini düşünmeleri diyebiliriz. Burada beynimiz daha önce bize verilen verilere göre yorum yaparak aslında %50-%50 olan yazı gelme şansını sanki geçmiş tecrübelerden dolayı daha fazla olarak görmekte dolayısıyla mantık yerine bilişsel yanılgı ile karar vermektedir.

Pandemi sürecinde zaten sağlık ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle psikolojik anlamda zorlanan çalışanlar aynı zamanda daha önce hiç karşılaşmadıkları yoğunlukta evden çalışma usulüne alışmakta güçlük çekmişlerdir. Özellikle evde kısıtlı bir çalışma alanı olan, ailesine karşı sorumlulukları yerine getirmeye çalışan, bir taraftan da artan toplantılar ve web tabanlı görüşmeleri ile ekran başında daha fazla vakit geçiren çalışanlar, yeteri kadar dinlenememkte hatta zaman ve mekan algıları bozulmaktadır. Buna rağmen dijitalleşen dünyamızda web tabanlı hizmetlerin artmasıyla artık çalışanların ekran başında ne kadar vakit geçirdiği, hangi konuda ne kadar çalıştığı, ne kadar dinlenme arası verdiği gibi çalışanları sıkı takip eden programlarının tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Ancak “pomodoro tekniği” gibi çalışanların zihinsel ve fiziksel sağlıklarını korumaları için sürekli kısa araların verildiği çalışma sistemlerinin de iş verimini arttırdığı görülmüştür. Bu nedenle insan kaynaklarına yatırım yapan şirketlerce, saatlerce bilgisayar başında oturmanın sürdürülebilir ve verimsiz bir çalışma sistemi olduğu görülmüş ve işverenler çalışanları motive etmek için pandemi dönemlerinde kaybolan iş/özel yaşam dengesi için çözümler aramaya başlamışlardır. Aynı bu yazının konusu gibi doğru karar verme ve verimli çalışmaya dair ipuçları sadece çalışanların değil şirketlerin de ajandasında olmalı ve çalışanları nefes aldıracak uygulamalar geliştirilmelidir. Aksi halde şirketin ürün veya stratejisi ne kadar iyi olursa olsun işi uygulayan “insan” olduğu için sürdürülebilir bir şirket başarından ve şirket kültüründen bahsedilemez. İnsana ve insan odaklı şirket kültürüne yatırım yapan şirketlerin kısa vadede finansal zorluklar yaşasalar bile uzun vadede kazanacakları öngörülmektedir. Çünkü  yönetim gurusu Peter Drucker’ın dediği gibi “Kültür stratejiyi kahvaltı niyetine yer”                                                                                                                              

         Av. Kemal Altuğ Özgün


[1] https://www.psychologicalscience.org/news/minds-business/is-there-an-ideal-time-of-day-for-decision-making.html

[2] https://www.scientificamerican.com/article/people-are-more-moral-in-the-morning/

[3] https://www.psychologytoday.com/blog/wander-woman/201404/when-you-should-never-make-decision

[4] http://www.randalolson.com/2014/08/24/the-best-and-worst-times-to-have-your-case-reviewed-by-a-judge/