II.Mahmut

II. Mahmut

Hakkında

II.Mahmut’un saltanat sürdüğü 1808-1839 döneminde en çok yankılanan nağme “yenilik” olacaktı. II.Mahmut, çağdaşlaşma sürecini emeklemekten kurtarıp yürütmeye başlatacak, kırdığı esaret zinciri üzerine yeniliklerle dolu bir ufuk inşa edecekti.

1784 doğumlu 30. Osmanlı padişahı II.Mahmut, 1. Abdülhamit’in oğludur. Saray geleneklerine göre eğitim ve öğretim görmüş olan II.Mahmut, şehzadeliği sırasında askeri, teknik bilgiler, yüksek din ve fen ilimleri, devlet idaresi konularında dönemindeki önemli alimler tarafından eğitilmiştir. Amcası 3. Selimin askerlik alanında yaptığı yenilikleri ilgilenerek izlemiştir.

Kabakçı Mustafa ayaklanmasında 3. Selim tahttan indirilince( Akabinde boğulmuştur), yerine 4. Mustafa getirilecekti. Alemdar Mustafa Paşa isyancılarla birlik olan Mustafa’yı tahttan indirerek II. Mahmut’u tahta çıkaracaktı. 1808’de II.Mahmut, Alemdarı Sadrazam yaparak ona geniş yetkiler verecek, Alemdar isyancıları cezalandıracaktı. Alemdar, devletin gücünü, İstanbul’un güvenliğini sağlayacak ve daha bir sürü yararlı işler gerçekleştirecekti. Alemdar’ın yapacakları bunlarla sınırlı kalmayacak o, bütün ayanları toplayıp Sened-i İttifak’ı imzalatacak, 3. Selim’in öldürülmesine yol açan Nizam-ı Cedid yerine Sekban-ı Cedid adlı yeni bir ocak kuracaktı. Ayrıca, Yeniçeri Ocağını düzenlemeye çalışacaktı. Yürütülen bu kararlı adımların gürültüsü, çok geçmeden yeniçeriler ve yeniliğe karşı olanları ayaklandırmaya yetecekti. Alemdarı öldürmek için Babıali’ye saldıracaklar, Alemdar Mustafa Paşa ise II. Mahmut’tan gelecek yardımı boşuna beklemiş olacaktı. Zira yeniçeriler Mahmut’un kellesini almak için fırsat kollamaktaydılar. Alemdar Paşa sonuna dek savaşacak, aradığı çıkış yolunda gözleri cephaneliğe takılacak ve 500 kadar yeniçeri de dahil olmak üzere cephaneliği infilak ettirecek, kendine tabi olanlarla birlikte kendisi ve 500 kadar yeniçeri havaya uçacaktı. Bunun üzerine, kararlı adımların gürültüsünü sessizce dinlememeye kararlı olan Yeniçeriler, 4. Mustafa’yı yeniden tahta çıkarmak isteyeceklerdi. Ardından, II. Mahmut, devlet adamlarına danışarak önerileri üzerine 4. Mustafa’yı boğdurtacaktı. Anlaşıldığı üzere, Yeniçeri ocağı kangren olmuş bir ocaktı. İnce eleyip sık dokumak zorunda olduğunu iyice anlayan II. Mahmut ona göre davranacak ve temeli atılan çağdaşlaşma yoluna yenilik tohumlarını özenle serpecekti.

Bu dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun içten ve dıştan yoğun tehlikeler karşısında kaldığı bir dönemdir. Kısaca; Sırp ayaklanması, Ruslarla savaş, Yanya’da Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın, Yunanistan’da Rumların, Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ayaklanması hep bu döneme rastlar.

Büyük tehlikelerin yaşandığı bu dönemde, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mısır’dan Nizip’e ordu kaldırıp, isyan edecek, Mısır meselesini halletmek isteyen II.Mahmut, Hafız Mehmet Paşa komutasındaki kuvvetleri Mısır’a gönderecekti. Tarih 24 Haziran 1839’u gösterdiğinde, Osmanlı kuvvetleri Nizip’te yenilmiş olacaktı. Osmanlı Kuvvetlerinin yenilgi haberi İstanbul’a ulaştığında, takvim 1 Temmuz 1839’u gösteriyordu; Sultan 2. Mahmut veremden kız kardeşi Esma Sultan’ın köşkünde yaşama gözlerini kapamakta, II. Mahmut’un yerine oğlu Abdülmecit geçmektedir.

Başarıları

II.Mahmut, içte ve dışta yoğun bir çekişmenin yaşandığı 1808-1839 döneminde padişah olmuştur. Yabancı bir tarihçi Osmanlı’nın o dönemki durumunu, “Direkleri, yelkenleri tamire muhtaç tayfalarını değiştirmeye ihtiyaç duyulan bir gemi” olarak açıklamaktaydı. Sultan II. Mahmut da böyle düşünmekteydi ve inşa edeceği köklerle gemiyi su almaktan kurtaracaktı. 30 yıl süren padişahlık dönemince iç ve dış meselelerin üstesinden gelmek ve devleti güçlendirmek için çeşitli önlemler alacak, idari, askeri, sosyal alanlarda ıslahatlar yapmak için çalışacaktı.

Bir tarihçinin yazdığı gibi, Yeniçeri ocağı “bir grup ruhsatlı hayduttan başka bir şey değildi”. Islahat yapmak isteyen Padişah Genç Osman’ı, III. Selim’i, Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa‘yı isyan sonucu öldürmüş olan yeniçeriler yıkılması zorunlu hale gelmiş bir düzeni andırıyordu artık. II. Mahmut, yeniçerilerin oluşturdukları kendilerine has bozuk düzen ve eşkıyalık anlayışıyla hareket etmeleri sebebiyle gerçek, düzenli bir ordu yaratmak gerekliliğine fazlasıyla inansa da yeni kurmuş olduğu Sekban-ı Cedid’i tepkiler sebebiyle kaldırmaya zorunlu bırakıldı. Ancak, Yeniçeri Ocağını ortadan kaldırmakta kararlıydı. Tarih 15 Haziran 1826’yı gösteriyordu ve büyük bir katliamla Yeniçeri Ocağına son verildi. Vaka-i Hayriye olarak anılan bu olay ile Yeniçeri ocağı kaldırılmış, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adındaki yeni ordu kurulmuştur.

Batı anlayışına göre bir eğitim örgütü kurmaya çalıştı. Bir fermanla ilk öğretimin zorunlu ve parasız olduğu ilan edildi. Devlet memurlarının yetiştirilmesi için Mekteb-i Maarif-i Adliye oluşturuldu. Rüştiye, Harbiye, Tıbbiye gibi okullar açıldı. Yabancı kaynaklardan Türkçe’ye eserler çevrildi. Bu, Türkçe’nin bilim dili olması yolunda atılan ilk adımdı.

Avrupa’ya askerlik öğrenimi için öğrenciler gönderdi. Oradan eğitici subaylar getirtti. Devleti Batı düzenine yaklaştırmak için bir sürü ıslahatlar yaptı.

Devletin insan ve servet durumunu belirlemek için sayım yaptırdı.

Avrupa ülkelerinin büyük merkezlerinde daimi elçilikler açtı.

Sultan II. Mahmut ve Bab-ı Âli, uyguladıkları ve uygulayacakları reformlar kapsamında devlet idaresinin sesini ciddi bir şekilde duyurabilmek amacıyla resmî bir gazetenin varlığına gerek duydular. Bu açıdan, basının önemini kavrayan 2. Mahmut, ilk Osmanlı Türk gazetesi olan Takvim-i Vekayi’i çıkarttı.

Divan Teşkilatı yerine bakanlıklar kuruldu.

Islahat hareketlerinin geliştirilmesi amacıyla devlete yardımcı olmak, yenilikler üretmek, memurların yargılanması, terfisi gibi konularla ilgilenmek üzere Darü’ş Şuray-ı Bab-ı Ali kuruldu.

Dahiliye, Hariciye, Evrak nezaretleri, Başvekalet, Maliye gibi bir çok teşekkül onun isteğiyle kurulmuştur. Hükümet ile halk arasındaki davaların görüşülmesinden ve sivil görevlilerin yargılanmasından sorumlu olacak Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye ve askeri konuları görüşmek ile görevli olan Dar-ı Şura-yı Askeri kurulmuştur.

3 Mart 1829’da kıyafet kanununu çıkardı ve devlet memurlarının şalvar, sarık, çarık, kavuk giymelerini yasaklayarak; ceket, pantolon ve fes giyilmesini sağladı. 2. Mahmut, Avrupalı Hükümdarlar gibi setre pantolon giydi, sakalını kısa kestirdi. Devlet dairelerine resmini astırdı.

II. Mahmut sayısız yeniliğe devam edecek olursak eğer; 1838 yılında ilk karantina uygulaması, posta teşkilatı kurulması, yerli tüccarlara yabancı tüccarla rekabet edebilmelerinin sağlanması için gümrük kolaylıklarının sağlanması, ülke içinde ve dışında gerçekleştirilecek seyahatler için bazı şartların kabul edilmesi gibi yeniliklerin gerçekleşmiş olduğunu görürüz.

II. Mahmut yaptığı yeniliklere dur durak bilmeden devam ettiği yolda mimari alanda da ilerlemeler kaydetmiş, çağdaşlaşma sürecinin yapı taşları olan sanata, sosyal kurumların gelişimine, hayır işlemeye fazlasıyla katkıda bulunmuştur. Onun, mimari zenginliğe döktürdüğü bir çok eser mevcuttur. Bunlar; Şu an Unkapanı Köprüsü olarak anılan Mahmudiye Köprüsü, Bayezid Yangın Kulesi, Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları, Gülhane Parkı girişindeki Alay Köşkü, hayatını kurtaran Cevri Kalfa’nın adını verdiği mektep, Taşkışla ve Mekke-i Mükerreme’de bir medrese. Yaptırdığı camiler ise; Rodos Süleymaniye Camii,İzmir Bıyıklıoğlu Mahmud Camii,İstanbul Kocamustafapaşa Küçük Efendi Camii ve Külliyesi, Bahçekapı’da Hidayet, Tophane’de Nusratiye, Üsküdar’da Adliye, Arnavut sahilinde Tevfikiye Camileri’dir. O, ayrıca Tophanedeki Kadiri Camii ve tekkesini ve Hazret-i Halid’in türbesini tamir ettirmiştir.

Sened-i İttifak ise, ilk kez Osmanlı padişahının yetkilerinin resmi bir belge ile kısıtlaması ve hükümdar ile ayanlar arasında yazılı bir anlaşma niteliği taşıdığı için II.Mahmut döneminin oldukça önemli bir başarısıdır.

Diğerlerinden Farklılığı

II.Mahmut’un farklılığı İstanbul’un Yeniçeri Caddesi’ndeki türbesinde yazılı olan şu sözden gerçek manada anlaşılmaktadır.

“Büyük bir padişah, adil ve bilge imparatorluğun güneşi, doğunun kapılarını yeni bir yaşama açtı.”

O, her şeyden önce ıslahatçı bir padişahtı. Bunu şu düşüncelerinden anlamaktayız;

“Avrupa’nın teknik medeniyetini en az onlar derecesinde öğrenip uygulamaz isek bizi Avrupa’dan atarlar, geldiğimiz Anadolu’ya döneriz.

Çevremiz düşmanlarla çevrili olduğu için ordumuzu ve donanmamızı en üstün seviyede tutmaya mecburuz.

Orduyu ne padişah olarak iç siyasette kullanacağız, ne de politikaya müdahalesine izin vereceğiz.

Ordu kayıtsız şartsız Sadrazama (Başbakana) bağlı ve onun emrinde olacak. (Ancak) her zaman başkumandan padişahtır.”

O, ayrımcılığa karşı bir padişahtı. Bunu şu sözlerinden anlamaktayız;

“Tebaamda Müslümanları Camide, Hıristiyanları Kilisede, Musevileri Havrada tanımak isterim.”

O; zeki, çalışkan, akıllı, dindar, azimli, sanat ve ilim ile ilgilenenlere ve eserlerine fazlasıyla önem veren bir padişahtı. O, hiçbir şekilde umutsuzluğa düşmeyip, yoluna kararla devam ederek çağdaşlaşma yolunda gitmeyi tercih edecek bir zihniyete sahipti.

O, Osmanlı Devleti’nin çöküşe uzandığını fark eden ileri görüşlü bir padişah olarak daima imparatorluğun sesini batı tarzına uydurmaya çalışmış ve bu kötü gidişatı ortadan kaldırmaya uğraşmıştır.

Bir bestekar, bir hattat aynı zamanda da bir şair olan Sultan II. Mahmut, sanata olan bu düşkünlüğünün ve yeteneğinin tohumlarını imparatorluğa serperek yeni filizler yeşertmeyi başarmıştır. Şiirlerinde Adli mahlasını kullanmış olan II. Mahmut; bilimi, şiiri, edebiyatı seven kendine has üslubuyla halkın içine girmekten, onlarla bir olmaktan zevk alan bir padişahtı.

II. Mahmut 6, 7 yaşlarındaydı. Saray entrikaları yüzünden çıkan bir olayda öldürülsün de taht bizim çocuklarımıza kalsın şeklinde düşünen saray içi caniler, zülüflüler, baltacılar peşine düşmüş. Tam parçalayacaklarken, sevip büyüteni Cevri kalfa II.Mahmut’u bacadan dama çıkararak kurtarmış. Peşindeki katilleri de ocaktan eteğine doldurduğu külleri ata ata engellemiş.

II.Mahmut , bu olayı asla unutmadı ve onca güç bir iş olan yeniçeri ocağını gizli gizli, zekasının gücü ile olayları birleştirip, ortamı hazırlayarak ortadan kaldırmayı başarmıştır. İkide bir kale isteriz diye saray kapılarına dayanan, hamamdan kız kaldıran, çarşılarda haraç alan, dayak atan, serserilik yapan, askerden başka her şeye benzeyen yeniçerileri büyük bir başarıya imza atarak defetmeyi başarmıştır. 1826’da halk bu olayı Vakayı Hayriye olarak sevinerek kabul etmiş olsa da; sonraları aynı halk bu padişaha Gavur Padişah demekten çekinmeyecektir. Nankör, bağnaz, düşünmeyen softa takımının dediğini körü körüne kabul eden bu halk 2. Mahmut’u Gavur Padişah diye anmış, inanmıştır.

II. Mahmut yeni ordusu ile 3 yıl Maçka’daki Taşkışlalarda yaşadı, onlarla ilgilendi, eğitilmelerini izledi. 2. Mahmut, Asker karavanası yiyerek ve kışlada yatarak; yani asker gibi yaşayarak askerlere örnek olmuştur. Bu cesur, zeki, geleceği gören, ülkenin geri kalmışlığına üzülen genç padişah her konuda olağanüstü gayretle devleti toparlamaya çalışarak ömrünü geçirmiştir.

Hakkında Söylenenler

Meltem Gencer ve Yaşar Şahin Anıl Adli Sultan İkinci Mahmut Han adlı kitapta İkinci Mahmut hakkında şöyle diyor;
“Azmin, sabrın ve cesaretin yoğurduğu üstün kişiliğe sahip, dehası iradesi ve geniş ufku olan Sultan İkinci Mahmut, 31 yıllık sadakatinde Türk ulusunun önünü açan, çağdaş uygarlığı başlatan, Yeniçeriliği kaldıran, ulusal Türk ordusunun ilk temelini atan devrimci Adli Sultan İkinci Mahmut Han.”

Türk Tarihçisi Yılmaz ÖZTUNA;
“ Bugünkü Türkiye’de Atatürk ne ise, o günün Türkiye’sinde Sultan Mahmut da o idi. Öyle prensipler koydu ki, öldükten sonra bile mezarından rejimini yönetiyor, kimse dokunamıyordu” der.

İngiliz Tarihçi Harold Temperley; onu Kanuni Sultan Süleyman’dan bu yana Osmanlı’nın en büyük padişahı olarak değerlendirmiş ve “İstanbul’da büyük bir kaos yaşanırken, tahta çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun o harikulade canlılığını hızla harekete geçirerek onu tekrar güçlü kılan padişahtır” diye yazmıştır.

Bazı tarihçiler Sultan Mahmud’u “kararlı ıslahatçı” diye vasıflandırır ve “ 400 senelik mazisi ve 100.000 ‘den fazla mensubu bulunan Yeniçeri ocağını kaldırması, Osmanlı tarihinde en önemli kilometre taşı olmuştur” der.

II. Mahmut ile ilgili bazı anektodlar ise şu şekildedir;

Derler ki; 2.Mahmut’a çok yoksul, muhtaç bir dertli getirmişler, dinlemiş haline aşina olmuş ve yanındakilere şöyle demiş; götürün hazine odasına eline bir kürek verin. Küreğe ne kadar altın sığarsa verin. Götürmüşler, eline küreği vermişler. Adam heyecanından küreği ters saplamış, çekince birkaç altın kalmış. Durumu padişaha nakletmişler. “Vermeyince mabut ne yapsın Sultan Mahmut” demiş. Bu halk arasında hala söylenir.

Yine Sultan Mahmut’tan bir tembelhane miskin yurdu açmasını istemişler. Ferman buyurmuş, açmışlar. O kadar çok tembel, o kadar çok miskin varmış ki; doldukça dolmuş, her zaman ki gibi hakiki miskine yer kalmamış. Tembelhane müdürü padişaha arz etmiş ve yakınmış. 2. Mahmut ise “Orayı yakın. Uyanık fırsatçılar nasıl olsa kaçar. Kalan sahici tembel ve miskinleri kurtarırsınız.” demiş. Tembelhaneyi yakmışlar ve fırsatçı sahtekarlar anında fırlayıp kaçmışlar. 2 hakiki tembel miskin kapıya doğru emeklemeye başlamış. Biri demiş ki epey yol aldık. Öbürü demiş ki bu kadar uzun konuşmaya üşenmedin mi? Sultan Mahmut tembeli sözü buradan gelir. Yine Sultan Mahmut’a tembelhane müdürü denmesinin de sebebi budur.

Yine derler ki; Bir eğlence, panayır düzenlenmiş. Herkes padişahın huzurunda marifetlerini gösteriyormuş. Bir adam çıkmış. Bir metreden ipliği atıp iğneden geçiriyormuş. Hünerini göstermiş, padişahın önünde saygı ile eğilmiş. 2. Mahmut sormuş bu hüneri kaç yıl uğraşıp da edindin? diye. Adam ise şöyle cevap vermiş; “ Sultanım 15 sene uğraştım.” Padişah ise alın bunu götürün, 15 altın verin, 150 sopa vurun zira 15 yılda daha faydalı bir iş veya işler yapabilirdi; ders olsun demiş.