Charles Bukowski

Charles Bukowski

Hakkında

Şair ve yazar olan Amerikalı Charles Bukowski, 16 Ağustos 1920’de Almanya’nın Andernach kentinde doğmuştur. Eserlerinde genellikle Henry Chinaski adını da kullanan Charles Bukowski’nin asıl adı Heinrich Karl Bukowski’dir. Babası Henry Charles Bukowski ile annesi Katherina Fett Birinci Dünya Savaşı yıllarında tanışmışlar, tarih 1923’ü gösterdiğinde 3 yaşlarında olan Bukowski ile birlikte Los Angeles’e yerleşmişlerdi. Bukowski’nin babası Henry Charles Bukowski, Polonya kökenli bir Amerikan askeriydi.

Yıl 1929’du, buhran baş göstermişti; Bukowski’nin babası ise genellikle işsizdi. Bukowski, babasının sürekli kendisini dövdüğünü ve sürekli işsiz olduğunu “Ham on Rye” romanında anlatmaktadır. Alman bir kadın terzisi olan annesi Katharina Fett’in, Bukowski’nin babası tarafından dövülmesine göz yumması Bukowski’nin psikolojisinde derin izler bırakmıştır. Los Angeles Lisesi’nde okuyan Bukowski okul döneminde birçok şey okumuş ve kısa öyküler yazmıştır. Babasının bu öyküleri bulup yok etmesi onu çok kötü etkilemiş ve bunun üzerine henüz 18 yaşında olan Bukowski, 1941 yılında evi terk etmiştir. Bukowski belli bir süre yaşamak için direndi ve birçok işte çalıştı. Ancak, parasının hepsinin tükendiğinin farkına varan Bukowski, bu kaçışı daha fazla sürdüremeyeceğini anladı. Eve geri dönen Bukowski, daha sonra Los Angeles Şehir Üniversitesi’ne kaydolacak ve burada edebiyat, gazetecililik, sanat derslerini alarak 2 yıl okuduktan sonra bitirmeden okulu bırakacaktı.

İlk öyküsünü 1924 bastırmış olan Bukowski,35 yaşından sonra da şiir yazmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, hikâyelerini neredeyse 10 yıl boyunca yazmayı bırakmıştır. Yaşamının bu 10 yılını Amerika’yı dolaşarak, değişik işlerde çalışarak geçirdi.

1950’lerin başına gelinmiş, Bukowski A.B.D Posta İdaresine girmişti. Bukowski burada 2 yıldan daha az posta kuryesi olarak çalışacaktı.

Yıl 1955 ve Bukowski ülserden hastaneye kaldırılacak, ölümün kıyısından geri dönecekti. Daha sonra Hastaneden çıkacak olan Bukowski, kendisine bir daktilo satın alacak ve şiir yazmaya başlayacaktı. 1957’de yazar ve şair Bukowski 1960’larda yer altı edebiyatının kahramanlarından biri olarak baş gösterecekti.

Bukowski’nin evlenmediği ve birlikte yaşadığı Frances Smith’ten 1964 yılında Mariana Louise Bukowski adında bir kızı olacak, Tuscon’da yaşamaya başlayacaktı.

1966 yılında ise New Orkeans’ın Outsider (Yabancı) dergisi tarafından “yılın yabancı şairi” olarak seçilecektir.

Takvim 1969’u gösterdiğinde Bukowski, Black Sparrow Yayınevi’nden ömür boyu 100 dolar maaş teklifini alacak, postaneden ayrılacak ve yazamaya devam edecekti. O, daha sonra bu durumunu bir posta mektubunda şöyle izah edecekti; “İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim.” O, artık dönmesi gereken yere gelmişti; yazacaktı. Biran önce yazmaya başlamıştı. Hatta Posta Ofisini bırakalı bir ay olmamıştı ki; ilk romanı “Postane”yi bitirmişti. 1976 yılına geldiğinde; Bukowski, “Women” ve Hollywood” adlı kitaplarında “Sara” adıyla anılan Linda Lee Beighle ile tanışacak, aradan iki yıl geçtikten sonra birlikte Los Angeles’e; bir liman şehri San Pedro’ya taşınacaklar, 1985’te ise evleneceklerdi. Tarih, 9 Mart 1994’tü. Charles Bukowski ölümünden kısa süre önce tamamladığı “Pulp Fiction” adlı romanını tamamladıktan sonra San Pedro, Kalifornia’da lösemiden dolayı yaşama gözlerini kapatacaktı. Bukowski’nin çok yakın arkadaşı olan Sean Penn Bukowski’nin ölümünün ardından “Crossing Guard” adlı filmi çekecek, filmi adadığı kişi ise Charles Bukowski olacaktı.

“Charles Henry Bukowski Jr’un anısına…
Seni özlüyorum…”

Başarıları

O; babasının öykülerini bulup yok etmesi hikâyelerinin basım sürecinin çok yavaş olmasından, yazmaya başladığı günden beri yazılarını dergilere göndermesine rağmen yazılarının hep kendisine geri dönmesinden yılmamış; 10 yıl boyunca yazmayı bırakmış fakat yine olması gerektiği yere, sanat bahçesine dönmüştür.

Bukowski,24 yaşındayken “Aftermath of a Lenghty Rejection Slip” isimli kısa öyküsünü Story Magazine adlı dergide yayımlanmıştı. Geldiği aşama onun için son derece önemliydi. Aradan on iki yıl geçmiş, Bukowski’nin “20 Tanks Form Kasseldown” isimli bir başka öyküsü Portfolio III dergisinde yayımlanmıştı. Yayıncılık yöntemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğrayan Bukowski İkinci Dünya Savaşı yıllarında 10 yıllığına yazmayı bırakmış; yaşamının bu 10 yılını Factotum adlı kitabında anlatmıştı.

Edebiyat dünyasına gerçek anlamda girişi şiirle olan Bukowski, 35 yaşında şiir yazmaya başlayacak; İlk şiir kitabı olan “Flower Fist and Bestial Wail” 1959 yılında piyasa sürecekti. Bukowski, Tuscon’da yaşamaya başlığı yıllarda Jon ve Gypsy Lou Webbler ile tanışacaktı. “The Outsider” adında bir dergi çıkaran Webler, Bukowski’nin bazı şiirlerini bu dergide yayınlayacaklardı. 1969’da Black Sparrow yayıncılıktan ( şimdiki ismiyle HarperColins/ECCO) gelen çalışma teklifiyle tamamen yazarlığa yönelecek ve ilk romanı “Post Office”’i bitirecekti.

Bukowski’nin halen küçük çaplı dergilerde çıkan hikâyeleri ECCO Yayınevi tarafından kitap halinde yayınlanmaktadır. 2006 yılında yazarın arşivi, eşi Linda Lee Beighle tarafından Huntington Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır.

Yazarın yaşamını konu alan ya da kitaplarından uyarlanan belgesel ve filmler şu şekildedir:

“Bukowski” (1973)
“Tales of Ordinary Madness”(1981)
“Barfly” (1987)
“Cold Monn”(1988)
“Bukowski: Born Into This”(2004)
“Social Dinner”(2004)
“Bring Me Your Love”(2006)

Bukowski’nin, şiir ve öykülerinden oluşan birçok eseri bulunmaktadır.

Kitaplarının çevirisi Bukowski’yi çok güzel yansıtan bir tarza sahip olan Avi Pardo’ya aittir.

Eserleri

Kadınlar
Sıcak Su Müziği
Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan
Dünyevi Şiirlerin Son Gecesi
Gülün Gölgesinde
Postane Pis Moruğun Notları
Sevimli Bir Aşk Hikâyesi
Sıradan Delilik Öyküleri
Kendimizde Açtığımız Yaralar
Sarhoş Çal Piyanoyu, Vurmalı Çalgı Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Başlayana Dek
Pansiyon Manzumeleri
Gece Çılgın Ayak Sesleriyle Yırtıldı
Ölüler Böyle Sever
Shakspeare Bunu Asla Yapmazdı
Güneşe Uzan
En Kısa Andır Mucize
Güneş İşte Buradayım
Kimse Bilmez Ne Çektiğimi
Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
Pulp
Factotum
Ekmek Arası
Kaybedenin Önde Gideni
Baba Aşkını Getir
En İyi Adamlar Yalnızken Güçlüdür
Hollywood

Diğerlerinden Farklılığı

Bukowski’nin yaşama dair edindiği felsefe hiç kimsenin sahip olamayacağı şekilde dikkat çekicidir. Onun felsefesinin izleri çocukluğunun kapanamayan yaralarında gizlidir. Kendisini döven, yazdıklarını hiçe sayan oluşumundaki en eksi noktalardır. Babasına karşı beslediği öfke babasından farklı olma güdüsüne yol açmış ve yazdığı bir yazıda bu yüzden bir hiç olmayı seçtiğini söylemiştir. Bu güdü onu hiçbir şey olmamayı hedefleyen, günü birlik bir yaşam tarzına sürüklemiştir. Ancak sürüklendiği yolda hedeflediği hiçlikte başarılı olamamış: görülmemiş bakış açısıyla bir yazar olarak yaşamını sürdürmüştür.

O, kendine görünmeyen bir yol çizmişti aslında. Bir yazar olarak devam ettiği yol, tüm yazdıklarına meydan okurcasına onun yarattığı felsefenin köşe taşlarıyla bezenmişti. O, yaşattığı felsefeyi şöyle dile getiriyor;

“Geçmiş yüzyıllarda yazılanlar beni pek açmadı; aşırı ciddi buldum. Bir kaç İstisna dışında yapaylığa çok yakın. Bu bana devam etme gücü verdi. Yazmayı sürdürüyorum. Çoğunluk underground ve pek zengin değil. Olması gerektiği gibi. Haftada bir-iki at yarışına giderim. Klasik müzik (Stravinsky ve Mahler) ve birayı çok severim. Romantik ve duygusalım. Boks maçlarından tad alırım ve hayatıma giren kadınlardan birkaçı beni bulutların üzerine çıkarmayı başardı.

Hakkımda yazılanlara gelince, bazı tanıtma yazıları, makaleler, bir iki kitap ve biyografi sayılabilir; ancak onlar bu duvarın arkasındaki dolapta bir yerlerdeler ve şimdi gidip arasam terler, sıkılırım. Siz de bunu istemezsiniz, biliyorum. Sağ olun. Ayrıca daktilo ve imla yanlışları için özür dilerim. İkisine de hiç bir zaman fazla ilgi duyamadım.”

O, yarattığı bu felsefe yolunda ilerken en çok ün sahibi olduğu zamanlarda bile yaşamında değişiklik yapmadı. Alkol, kadınlar, Hipodromlar onun yürüdüğü yolların ta kendisiydi. Eserlerinde sıklıkla bu yollarda gezinmiştir.

O, Los Angeles’e âşık bir yazardı ve ürettiklerinde Los Angeles’e her zaman yer verirdi.

O’nun etkilendiği isimler ise; John Fante, Fyodor Dostoyevski, Anton Chekhov, Ernest Hemingway’dır.

O; kendine has yaşattığı felsefede zenginliğe, şöhrete adapte olamayan yapısıyla; eserlerinde sefillik, alkol, kadınlar, uyuşturucu gibi konulara dalar. Bu konulara dalarken ; daima sade ve sivri cümlelerle, kimi zaman olağandışı kullanımlarıyla dikkat çeken ; genellikle kendi yaşamından parçalar sunan bir yazardır.

İlham Perisine Oynamak adlı kitapta yer alan Delilik adlı öyküsünde kendisine has üslubuyla yazarlığın her yerden hissedilen okyanus kokusunu ve insanlığa ulaşan esintisini şu şekilde anlatıyor Bukowski:

“(…)Aranızda kendini yazar olmayı arzulayacak kadar deli hisseden biri varsa yap derim; tükür güneşin gözüne, örsele tuşları, yok daha güzel bir delilik; yüzyılların yardıma gereksinimi var, türler ışığa ve kumara ve kahkahaya hasret. Ver onlara. Hepimize yetecek sözcük var.”

Bukowski’nin içkiye olan düşkünlüğünü herkes bilmekte ve o bu konudaki düşüncelerini şöyle aktarmaktadır:

“Günlük hayatın sıkıntısından biraz silkeler insanı, her şeyin aynı olmasından. Kişiyi bedenin ve aklın dışında çıkarıp duvara yapıştırır. Sanırım içmek, ertesi sabah tekrar hayata dönülebilen ve her gün tekrarlanabilen bir intihar şeklidir.”

Hakkında Söylenenler

Jean Genet ve Jean-Paul Sartre:
“Amerika’nın en iyi şairi”

Jean Paul Sartre’ın “Amerikan edebiyatının yaşayan en büyük şairi” olarak Donald Newlove Village Voice dergisinde:
“Tanıdığım sevilen tek yeraltı şairi”

Hugh Fox Bukowski’yi “kırık dökük, erimekte olan ve her an düşüp bayılabilecekmiş izlemini uyandıran biri” olarak tanımlar. Ancak “düşüncelerinde mutlak bir berraklık ve kontrol” olduğunu ilave eder.

Dabney Stuart enerjik, sert ve insanın iç dengesini altüst eden şiirlerinin güçlü bir kendini ifade etme dürtüsünden kaynaklandığını söyler ve bu şiirleri Bukowsk’nin hayatını, akını yok olmaktan kurtarmak için savaştığı birer savaş alanına benzetir. Kelimeler, zekâ ve hüzün kullandığı silahlardır.