Duygularla Savaşmak Yerine Duygusal Çevikliği Seçmek

Indus Ailesinin Değerli Eğitmen&Danışmanlarından Gökçe DOĞAN’ın kaleme aldığı keyifli ve bilgilendirici makaleyi sizlerle paylaşıyoruz.

Çağımızın ve içinden geçtiğimiz kriz dönemlerinin ilacı, Duygusal Çeviklik.

Hisleri görmede ve göstermede başarılı olmak…

Hangi belirtiler bizi bu ilaca yönlendiriyor ya da yönlendirmeli derseniz eğer, cevap kısa ve net, kalıplaşmış etkilerden kaynaklı olarak gerçek duygularımızı yok saymamız. Başka bir tanımla duygularımızla savaş vermeye başlamamızdır.

Hepimizin duyguları var ve bu insan olmamızla alakalı çok basit ancak önemli bir gerçektir. Duygularımız, çoğu kez biz farkında bile olmadan kararlarımızı ve tepkilerimizi etkiler. İç dünyamızla olan mücadelemiz bizim hayattaki başarımıza ve ilişkilerimize de doğrudan yansır. Ancak biz duygularımızı bastırmaya çalıştıkça ve gerçek hislerimizi inkar ettikçe bu durum uzun vadede çok daha yıpratıcı sonuçlar ortaya çıkartır.

Duygularımızın farkında olmadığımızın ya da bastırmamızın kanıtını her gün karşılaştığımız şu basit soruya verdiğimiz cevapla gösteriyoruz.

  • Nasılsın?
  • İyiyim!

Hep iyi ve güçlü görünmek isteğimizle birlikte, gerçek duyguları hissetmek yerine alışkanlıklarla yanıt verdiğimizi görüyoruz.  Duyguları bir yana koyup, kabul gören tarafta olmayı tercih ettiğimizden, yanıtlarımız da hep aynı oluyor. İyiyim!

Peki Duygusal Çeviklik dediğimiz ilacı nasıl kullanacağız? Bunu sizlerle birkaç adımda paylaşabiliriz

  • Duyguları tanımalı, hissettiklerimizin farkında olmalı. Ne hissettiğinizi kabul edersek, onu akıllıca yönetmeniz de kolaylaşır.
  • Duygulara dikkat etmeli. Daniel Goleman, “dikkat, duyguyu düzenler” diyor. Kendimize sormalı bu hissettiğim ne? Örneğin öfke mi yoksa hayal kırıklığı mı aslında bu yaşadığım?
  • Hissettiklerimizi yazmalı ya da kendimize sesli olarak söyleyebilmeli. Çünkü kabul etmek, önce kendimize itiraf etmekle başlıyor.
  • Duyguları iyi ya da kötü diye ayırmamalı. Duyguların bir nedeni olduğunu görmeli ve bize ele almamız gereken bir sorunu işaret ettiğini kabul etmeliyiz.
  • Duyguların ve hissettirdiklerinin verdiği mesajı görmeli. Örneğin, korku bir tehdit durumunu işaret eder ve hissettiklerimiz bize bir önlem almamız gerektiğini söyler ya da öfke, kontrol altına alınması gereken olumsuz bir durumu işaret eder. Ortamdan uzaklaşmamız gerektiğini söyler.
  • Duyguları nasıl tanımlamamız gerektiğini belirlemeli. “Öfkeliyim” demek yerine “öfkelendiğimi hissediyorum” demek gibi. Böylece zihninizde oluşan resim değişir ve duygunuza daha kolay yönelebilirsiniz.

Duygularımızı cesurca yaşayarak, stresörleri azaltmak ve daha kolay yönetebildiğimiz bir yaşamı tercih etmek bizim elimizde..

Gökçe DOĞAN