Hep dijital dönüşümden bahsediyoruz; dijital dönüşüm ile nereye varacağımız sanki daha arka planda kalıyor. Kurumlar dijital dönüşümü hangi amaçla kullandığını bilse, çalışanlarına doğru aktarabilse çalışanlarını dönüşümün bir parçası yapmaları, onlarla daha hızlı yol almaları ve başarılı sonuçlara daha kolay ulaşmaları mümkün olur.
Kurumlar için en önemli konu maliyetleri optimumda tutarken üretkenliği artırarak şirket için rekabet avantajı yaratmaktır. Değer zincirleri işletmelerin verimliliğini artırmaya yardımcı olur ve işletmeler en düşük maliyetlerle en fazla/yüksek değeri sunabilir hale gelir. Değer Zinciri, bir ürünü ya da hizmeti fikirden gerçeğe dönüştürmek için adım adım ilerleyen bir iş modelidir. Değer zincirleri dijital dönüşümle yeniden tasarlanabilirse firmalara için başarılı sonuçlar söz konusu olur. Başka bir bakış açısıyla eğer dijital dönüşüm değer zincirinin bütün adımlarına uygulanırsa işe yarabilir.
Dijital çağın getirdiği tüm yenilikler, teknolojik gelişmeler, işletmelerin daha hızlı ürün / hizmet tasarlamasını ve sunmasını, birden çok kanalda satış yapmasını, değişen taleplere anında yanıt vermesini gerektirdi. Rekabet avantajı elde etmek için tüm süreçlerde dijitalleşmek firmalar için mecburi oldu.
Dijital dönüşüm, dijital teknolojinin bir işletmenin tüm alanlarına entegrasyonudur, çalışma şeklini değiştiren çalışana ve müşteriler değer katan kültürel bir değişimdir.
Hayatta kalma, hayatta kalabiliyorsak rekabetten sağ çıkma, rekabetten sağ çıkabilmek için değer zincirini doğru kurgulama gibi nedenler işletmeleri dijital dönüşüme yönlendiriyor. Günümüzde en önemli faktörün Covid19 olduğunu söyleyebiliriz. Ötelenmiş, sonrası için programlanmış tüm dijital dönüşüm projeleri Covid19 ile hayata geçirilmeye başlandı. Bu dönemdeki dijital dönüşüm, değişen iş ve pazar gereksinimlerini karşılamak için yeni iş süreçleri, kültür ve müşteri deneyimlerini oluşturmak veya değiştirmek için dijital teknolojileri kullanmaktan ziyade uzaktan çalışma amaçlı dijital teknolojilerin kullanımı gibi gözükmektedir.
Yakın bir gelecekte firmalar değer zincirlerini dijital dönüşümle yeniden tasarlayarak gerçek anlamda temel kültürel bir değişikliğe adım atacaklardır. Bu adımlar atılırken bireylerin, firmaların ve hatta devletlerin dijital dönüşümün çalışma hayatını nasıl etkileyeceğini bilmeleri, sorgulamaları ve gelecek için aksiyon almaları şarttır. Dijital dönüşümde ABD ve Çin başı çekmekte olup, bu ülkeler Avrupa’nın %5 kadar önündedir. Bunun temel sebebi son 5 yıla kadar, ABD ve Çin, zekâ ile ilgili küresel risk sermayesinin ve kurumsal finansmanın yüzde yarısına yakınını çekerken, Avrupa sadece yüzde 10’luk bir pay alabilmiştir. Küresel çapta, yapay zekâ ve dijital teknolojilerin etkisinin, dünya ekonomisinin yüzde 50’sini etkileyebileceği ön görülmekte ve bu oran 1 milyardan fazla çalışanı etkilemektedir.
Türkiye’de işgücünde bulunan 20 milyondan fazla kişinin mevcut mesleğine devam ederken teknolojik yetkinliklerini geliştirmesi bir zorunluluk olacaktır. Türkiye, gelecek 10 yılda batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında %20’den daha büyük bir oranda işgücünün yetkinlik gelişimi sağlamak zorundadır.
Dünya genelinde mevcut teknolojiler işlerin %50’sinin dijital dönüşüm ile yapılmasına olanak sağlanırken bu Türkiye için, mesleklerin yüzde 60’ında, yapılan işin yüzde 30’dan fazlasının dijital dönüşüm ile yapılabileceğini göstermektedir. İş süreçleri incelendiğinde tekstil operatörleri, tesviye makinelerini kullananlar, tarım işçileri bu dönüşümden ne çok etkilenecek grup olarak görülmektedir. Bu meslek gruplarını takip eden diğer meslekler: depo çalışanları, seyahat acente çalışanları ve basit seviyede tamir yapanlardır. Tüm bunlarla birlikte gelecekte satış, yeme-içme ve konaklama, sağlık hizmetleri ve sosyal yardım gibi sektörlerde işgücü ihtiyacının da artacağı öngörülmektedir. İletişim ve özel uzmanlık gerektiren meslekler dijital dönüşümden çok daha az oranda etkilenecektir. Özellikle yüksek yaratıcılık ve analiz gerektiren işler önümüzdeki 10 yıl dijital dönüşümden neredeyse etkilenmeyecektir. Makineler daha fazla iş faaliyetini üstlendikçe iş kayıplarına yol açılacağı kesindir. Yüksek nitelikli çalışanlar otomasyonla nasıl başa çıkılacağını ve otomasyonla birlikte nasıl varlıklarını devam ettirebileceklerini öğrenerek katma değeri yüksek ve değer yaratan faaliyetlere daha fazla zaman harcayacaklardır.
Çalışanlar geçmişte olduğundan daha fazla sürekli öğrenme ve kendini geliştirme çabasında olacaklardır. Zira kendi öğrenim yolculuklarını zinde tutan ve dijital çağı ve gerekliliklerini anlayarak değişim ve dönüşümün bir parçası olacaklardır. Organizasyondaki liderler de “VUCA”lara hazır olmak ve değişimin öncüsü olabilmek adına yetkinliklerini geliştirip organizasyonlarının değer zincirlerindeki dijital dönüşüme öncülük etmek zorundadırlar.
Eğitim yönetimi, bu süreçte öne çıkan en önemli gelişim alanıdır. Dönüşümü yöneterek değer yaratırken, geleneksel öğrenme şeklini çağa uydurup her yerde ve düzenli olarak yetkinliklerin kazandırılması anlayışına geçilmesi, öğrenme deneyimini daha kişiye özel bir sürece dönüştürülmesi şarttır. Sosyal merkezler ve uzmanlarla iş birliği yapılarak, öğrenme veya problem çözme yetkinlikleri, hızlı prototip oluşturma veya doğru soruları sorma yetkinliklerini de içine alan proje bazlı öğrenmeyi kullanılarak yeni bir öğrenme deneyimi geliştirmelidir. “Öğrenmeyi Öğrenme” becerisiyle, sürekli yeni yetkinlikleri benimseme ve ortaya çıkacak zorluklara karşı çözüm üretebilecek bilgiye sahip olma günümüz rekabet ortamında olmaz ise olmaz bir zorunluluktur. Bu sayede çalışanlara sunulacak eleştirel düşünmek, problem çözmek ve herhangi bir zor durumla başa çıkmak için hayat boyu öğrenme alışkanlığı, dönüşümle ortadan kalkacak işler için çalışanların yeni fırsatlar için hazır olmasını sağlayacaktır.
M.Efsun Yüksel Tunç