Gandhi

Hakkında

“Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız.
Alkışlar önüne kansız elle çıkınız.”

Gandhi’nin bu sözü onun yaşam felsefesini açıklamaktadır. Gandhi, büyük bir direnişçi, sessiz bir mücadeleci, kitleleri sessize sürükleyen bir direniş ruhudur. Gandhi’yi mahatma (evliya) yapan onun direnişinin “sessiz ama etkili” oluşunda yatar. Onun lügatında “şiddet” bir hiçtir; bu hiçlik içinde ısrarla sarsılan tohum tanesi sessiz direnişin ta kendisidir. Gandhi’yle birlikte karşımızda konuşmayan bir kitle vardır artık: Sadece gözleriyle psikolojileri alt üst eden ve sessizliğin güçlü etkisine inanarak bir araya gelen kitleler…

Tarih, 2 Ekim 1869 gününü işaret ediyordu. Hindistan’ın kuzeybatı kıyısındaki Porbandar’da ileride pasif direnişin gelmiş geçmiş en büyük temsilcisi olacak Mohandas Karamçand Gandhi dünyaya gelecekti. Gandhi’nin babası Porbandar’ın baş veziri olan Karamçand Gandi, annesi ise Putlibai adında, Pranami Vaişnava mezhebine mensup bir Hindu’ydu. Bir Hindu Modh ailesinin oğlu olan Gandhi, on üç yaşında evlendirilecek, birinci çocuğu bebeklikte ölecek ve Gandhi’nin dört tane oğlu olacaktı.

Gandhi, Bhavnagar’da bulunan Samaldas Kolejine giriş sınavını kazanacaktı. Ardından 1887 yılının Eylül ayında Londra’ya gönderilecek burada, hukuk okumak için University College London’a girecekti. 1891 yılında Hindistan’a dönen Gandhi artık hukuk öğrenimini tamamlamıştı. Hindistan’a geri dönmüş olan Gandhi, Bombay’da avukatlığa başlayacak ve burada pek başarılı olamayacaktı. Ardından lise öğretmeni olmak için başvurduğunda başarılı olamayacak, Rajkot’da arzuhalcilik yapacaktı. Arzuhalcilik işi ise bir anlaşmazlık sonucu son bulacaktı. Daha sonra Gandhi, Güney Afrika’da bulunan bir Hint firmasında çalışmak için Güney Afrika’ya gidecekti. Gandhi’nin yaşananları kavraması çok uzun vakit almayacaktı. Gandhi, buradaki durumu gerçekten kavramış ve siyasi hak mücadelesinde, 2. sınıfa atılma konusuna karşı çıkmış ve vatandaşlarını desteklemeye başlamıştı. Gandhi, Güney Afrika’da geçirdiği süre içerisinde yaşanan Hint sorunun boyutlarını kavramıştı. Irkçılığın ortadan kaldırılması yönünde harekete geçmek için çalışmaya başlamıştı.

Gandhi bundan sonraki yaşamını kitleleri peşinden sürükleyerek, büyük bir mücadele ile devam ettirecekti. Geçen yıllar boyunca yaşayacağı olaylar onu sessiz direnişe biraz daha yaklaştıracaktı.

1944 yılında hapishanede yaşama gözlerini yuman Gandhi’nin eşi Kasturbai, yıllar boyu eşi Gandhi’nin yanında olmuş, onun mücadelesine, şiddete karşı politikasına ortak olmuş, Gandhi’yi desteklemiş ve tutuklanmıştı.

Gandhi’nin yaşamı boyunca elde ettiği başarıları onun mücadelesinin her defasında yeniden yeşillenmesi ve Gandhi’nin yılmadan yoluna devam etmesiyle gerçekleşti. O, hapse atıldı, sessiz direniş yolunda kampanyalar başlattı, bu yolda çıkarılan kanunlara karşı çıktı ve sonunda Hindistan’ın bağımsızlığına kavuştuğunu gördü.

Yıl 1947’ydi. Müslümanlar ve Hindular arasında iyice kızışan bir gerginlik vardı ve Gandhi bunu engellemek istiyordu. Gandhi bu yolda ilerlemeye devam etti ve barışın gerçekleşmesi için 79. yaş gününde 5 günlük bir oruca başladı. Bu Gandhi’nin son mücadelesi olacaktı. Orucun son günü gelmişti. Gandhi bir dua toplantısına gitmekteydi ve aşırı bir Hindu genci tarafından vurularak öldürüldü.

Bu oruç, belki Gandhi’nin son mücadelesiydi; ancak arkasında bıraktığı bağımsız bir halk ve halkın gönlünde yaşattığı koskocaman Gandhi sevgisi hiçbir zaman sonlanmayacaktı. Gandhi’nin ölümü onun bedeninin son bulmasıydı, onun yaşattığı mücadele ise hala halkının yüreğinde yaşamaktadır.

Başarıları

Gandhi bir sözünde şiddetsizliği uygulamaktan şöyle bahseder:

“Yaşamı öylesine yalınlaştırmalı ki, kaba güç gereksiz olsun”

Gandhi, kaba güç kullanılmadığı zaman da bir toplumun kurtuluşunun sağlanabileceğini göstermiş olması açısından sessiz direnişin çok önemli bir temsilcisi haline gelmiştir.

Gandhi farklı bakış açısı ile imkânsızlık denilen olguya ne kadar yaklaşılabileceğini göstermiştir. Çünkü Gandhi, bir kişinin diğerlerini de yanına alarak hatta tek başına bile dünyanın siyasi ve toplumsal açıdan gelişmesini sağlayacak güçler oraya koyabileceğini tüm insanlığa göstermiştir.

Gandhi, sessiz direnişi başararak bunun toplumun iyileştirilmesinde çok etkin bir araç oluğunu da ortaya koymuştur.

Gandhi, Güney Afrika’da Hintlilerin yaşadığı ayrımcılığa dur demek için kolları sıvamıştı. Yıl 1894’tü. Gandhi ve Hintli arkadaşlarından bazıları ayrımcılığın peşine düştüler ve Afrika Hintlileri Kongresi’ni kurdular. Afrika’da bir topluluk oluşturulmuştu artık. Kurulan bu kongre ile Hintlilerin eğitim, sağlık, temizlik, barınma gibi temel sorunları çözülmeye çalışıldı.

Britanyalıların yeni bir vergi daha koymuşlardı. Bunun üzerine Güney Afrika’daki Zulular iki Britanya subayını öldürdüler ve 1906 yılında Britanyalılar Zululara savaş açtı. Zulu isyanı sırasında, Gandhi, Hintlilerin Britanyalılarla savaşa girebilmesi için uğraştı. Gandhi yurttaşlık konusunda yasallaşmanın sağlanması için savaşa destek vermelerinin gerektiğini düşünse de, Britanyalıların Hintlilere orduda rütbe vermek istememesi üzerine savaşa destek olarak kabul edilmediler.

Gandhi, devlet kuvvetlerine Hintlilerin de bir sağlık birliği ile destek olmak istediklerini bildirip, genel valiye başvurdu. Gandhi’nin teklifi kabul edilmişti ve o insanların iyileşmesi için elinden geleni yaptı. Gandhi daha sonra benliğini temizleme yolunda bir adım attı. Kasturbai isimli eşinin izniyle bekârlık yemini etti. Çünkü halkının mücadelesi için çalışmak istiyordu ve ailevi zevkler yolunda çalışırsa kendini mücadele yoluna adayamazdı.

Bu aşamada yeni tehlikeler boy göstermeye başlamıştı. Transvaal’da bir bunalım yaşanmaktaydı ve bu bunalım gittikçe kendilerine doğru yaklaşmaktaydı. Kendilerine düşman Avrupalı liderler, bir takım uydurmalarla ortalığı kızıştırmaya çalışıyorlardı. Onların bu uydurma haberlerine göre Hintli liderlerin amacı Transvaal’i orada oturma gibi bir hakları olmayan Hintli Göçmenlerle doldurmaktı. Gidişat böyle iken, tüm bu söylenenlerin bir sonucu olarak da; Asyalılar karşı tarafa alınarak, onlara karşı oldukça insafsız yasalar çıkarılmaya başlanmıştı. Örneğin; sekiz yaşından büyük çocuk ve kadınlar için çıkarılan yasa durumu izah etmeye yeterliydi. Bu yasaya göre; sekiz yaşından büyük çocuk ve kadınların suçlular gibi parmak izi aldırmaları şart olacaktı.

Gandhi için bundan sonrası sessiz mücadelelerle dolu olacaktı. O, ilk defa Yasalara Uymama Kampanyası adında bir kampanya açtı. Bu kampanya uluslararası politikada başka bir kavram şeklinde benimsenecekti. Ayrıcalığı olmayan kitlelerin haklarını aramada ortaya çıkardıkları manevi bir silah olan ve Satyangraha denilen bu hareket için Gandhi şöyle demektedir:

” Bu en basit haliyle manevi bir güçtür. Ne zaman ve nasıl olursa olsun, silah, fiziksel kuvvet, ya da kaba kuvvet kullanmak imkânı vardır… Satyagraha’nın Güney Afrika’da baş göstermesiyle, ortaya çıkan zıtlığın tamamen farkındayım. Pasif direnişle Satyagraha arasında temelde büyük bir fark vardır. Zayıf ve aciz olduğumuza inanmaya devam edecek olursak ve başkalarını da buna inandırırsak, pasif direnişi zayıfların bir silahı olarak terk etmeliyiz. Buna karşılık birer satyagrahis olursak, güçlü olduğumuza inanarak satyagrahayı uygularsak, bundan belirli iki sonuç ortaya çıkar, güç fikrini güderek, her gün biraz daha güçleniriz. Gücümüzün artması ile birlikte satyagrahamız çok daha etkili hale gelir ve bundan vaz geçmek için bir fırsat kollamamız gerekmez. Ayrıca pasif direnişte sevgiye yer yokken, satyagrahada nefrete hiç yer yoktur ve bu onun yönetim ilkesinin olumlu bir zaafıdır. Pasif direnişte fırsat bulunduğunda silah kullanmak hoş görülürken, satyagrahada fiziksel güç kullanmak, uygun bir fırsat çıksa bile, yasaklanmıştır. Pasif direnişte daima karşı tarafı yıkma fikri vardır ve karşı taraftan sert bir davranış geldiği zaman, buna aynı sertlikle karşılık verilebilir, oysa satyagrahada karşı tarafa küfretmek gibi en küçük bir şey bile yoktur.”

Gandhi, bu yeni hareketini uygulamaya koymuştu ve mücadelesinde geri adım atmak gibi bir düşüncesi hiç yoktu. Bu sırada, yine kötü bir yasa çıkarılıyordu. Bu yasa, Transvaal’da Asyalıların yaşadığı baskıyı ve kısıtlamaları arttıran ve yargılanma konusu için de yeni usuller ortaya koyan Kara Yasaydı. Bu kanun ile Gandhi ilk defa hapse girmişti. Johannesbourg’da iki ay sürecek bir cezaya çarptırılmıştı. Bu ceza sırasında Gandhi, Hint bağımsızlığının sembolü haline gelecek olan Gandhi Pelerinini giymiş olacaktı.

30 Ocak 1908’de Gandhi arkadaşlarıyla beraber serbest bırakılacaktı. Gandhi çıkarılan yasalara karşı direnişine devam etmekteydi. Bu sırada peş peşe yasalar çıkarılmaktaydı. Asyalılar için yeni bir yasa daha çıkarılmıştı. Bu seferki Asyalıların Transvaal’e girmelerine yasak koyan bir yasaydı. Daha sonra çıkarılan bir karar ile durumlar daha da kızışacaktı. Çünkü bu karar Güney Afrika Yüksek Mahkemesinin, sadece Hıristiyan nikâhlarını geçerli kılacağı yönündeki karardı. Bu karar oldukça büyük bir hakaret niteliği taşımaktaydı. Gandhi’nin bu yolda da sessizce ilerlemesi durdurulamayacaktı. Hintliler Gandhi’nin önderliğinde direnişlerine devam ettiler ve kendilerini toplu bir şekilde tutuklattılar.

Kararlar, baskılar, yasalar devam etmekteydi. Yıl 1913’tü ve iyice kızışan bir gerginlik söz konusuydu. Gandhi iki bin kadar işçiyi de yanına alarak sınıra doğru uzanan bir yürüyüş düzenledi. Daha sonra bu yürüyüşün etkisi ile Hintlilere karşı alınan kararların iptali için bir komisyon kurulmuştur.

Gandhi bitmeyen başarılarına devam etmekteydi. Hindistan’a döndükten sonra Hint Ulusal Kongre Partisi’nin faal üyeleri arasında yer almaya başladı.

Gandhi, Satyagraha politikası ile hükümet baskısında ezilen Şamparan köylülerinin bu durumlarını önlemek için başladığı direnişi kazanmış olarak sonuçlandırdı.

Hindistan’daki etkisi gittikçe büyüyen Gandhi, Hindistan Kralı tarafından düzenlenen Delhi’deki Savaş Konferansına çağırıldı. Bu toplantı ile Gandhi, Hintlilerin denizaşırı ülkelerde görev alabilmelerini sağlamak yolunda harekete geçecekti.

I. Dünya Savaşı sona ermişti. Pencap’ta karışıklıklar çıkmış ve 1919’da bu karışıklıkları ortadan kaldırmak için hükümete olağanüstü yetkiler verme yolunda yasalar çıkarıldı. Çıkarılan bu yasalara karşı çıkıldı. Gandhi’nin sessiz direnişi bu şekilde yol alırken, halk çok sert tepkiler vermekteydi. Sonunda olacaklar aşikârdı. Şiddet satragraha’ya rağmen gittikçe büyüyordu ve sıkıyönetim söz konusu olmuştu. Sıkı Yönetimin ilanı ile Amritsar’da kanlı bir katliamın patlak vermesi de bardağı taşıran son damla olmuştu. Gandhi’nin yapacağı şey belliydi: Kampanyayı durdurmak…

Yıl 1924’tü ve Gandhi üç hafta süreyle Delhi’de açlık grevine başlamıştı. Gandhi’nin amacı Müslüman ve Hindu toplulukların arasında bir anlaşma yolu bulmaktı. Gandhi dur durak bilmeden sessiz direnişine devam etti. Hindistan’a dominyon statüsü tanınmazsa yeni bir sessizlik direnişi kampanyası başlatacağını açıkladı. Ayrıca Gandhi, bir yürüyüş düzenledi. Bu yürüyüşe çok büyük bir kalabalık katıldı ve denize kadar ilerlediler. Amerika ve İngiltere’de oldukça yankı uyandıran bu yürüyüşün son gününe gelindiğinde, Gandhi kumsaldan bir tutam tuz aldı ve sembolik bir ifadeyle yeni kampanyasını başlatmış oldu.

Aradan bir ay geçmişti ve Gandhi, bir kanun maddesiyle süresiz tutuklanmak üzere hapse atıldı. Bu duruma Hindistan halkı tarafından bir gün siyasi yas ilan edilerek tepki gösterildi. Gandhi’nin yaşamı başarılara imza atmakla, inandıkları uğrunda kitleleri peşinden sürüklemedeki başarılarıyla geçmekteydi. Gandhi’nin bu başarısı daha da güçlü bir şekilde, hapisteyken de devam etti. 1938 yılında Müslümanlar ve Hindular arasındaki mesafeyi kapatmak için uğraştı. 2. Dünya Savaşına kadar da şiddetin karşısında durarak bu yolda olan politikasını sürdürdü. Ardından hapisten çıkarılan Gandhi’nin dışarıdaki yaşamı pek uzun sürmedi. 1942 yılında Kongre “Britanya Hindistan’ı terk etmelidir.” şeklinde bir karar aldı ve Gandhi yeniden tutuklandı.

Gandhi tüm yaşamı boyunca geri adım atmadığı mücadelesinde sona doğru yaklaşmaktaydı ve Hindistan’ın bağımsızlığını kazandığını görecekti. Yıl 1947’ydi. İngiltere hükümeti, Hindistan’ı terk etme kararını açıklamıştı.

Gandhi, bütün bu başarılarının yanında geriye birçok eser bırakmış bir yazar olarak da karşımıza çıkar. O, gazete ve dergi editörlüğü yapmış, birçok kitap yazmıştır. Gandhi’nin tüm eserleri bir araya toplanmış ve 1960 yılında The Collected Works of Mahatma Gandhi (Mahatma Gandi’nin Tüm Eserleri) ismiyle Hindistan hükümeti tarafından yayımlanmıştır.

Gandhi 2 Ekim 1869 yılında doğmuştur. 2 Ekim tarihi Gandhi Jayanti olarak Hindistan’da kutlanan ulusal bir bayramdır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da 2 Ekim tarihini, 15 Haziran 2007’de “Dünya Şiddete Hayır Günü” olarak kabul etmiştir.

Gandhi’nin öldüğü gün olan 30 Ocak ise her yıl birçok ülkenin okullarında Şiddet Karşıtı ve Barış Günü olarak kutlanmaktadır.

Diğerlerinden Farklılığı

Gandhi’nin farklılıklarını anlatırken onun şu sözleriyle giriş yapmak yerinde olacaktır:

“Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.”

Gandhi sivil itaatsizlik anlayışına olan inancını şu sözleriyle ifade ediyor:

‘’En despot idare bile çok defa despot tarafından zor kullanılarak, halkın rızası sağlanmadıkça ayakta kalamaz. Halk despotun kuvvetinden artık korkmadığı anda onun kuvveti gitmiş demektir.’’

Gandhi’nin farklılığının kökeni onun bakış açısından kaynaklanır. Gandhi’ye göre “insan özgür bir iradeye sahiptir. Hiçbir şey onu istemediği bir şeyi yapmaya yazgılı kılamaz.” O, kitlelere ulaşmak konusunda son derece başarılıdır. Onun sesini her yere duyurabilmesinin anahtarı, işe tek tek kişilerden başlamasındadır. O, bireyden başlar ve çoğalarak topluma ulaşır. Gandhi’nin görüşündeki bir başka nokta ise; kendisine karşı olanlarla, karşı karşıya kalıp mücadele ettiği kişilerle diyalog arayışında olmasıdır. Onun sessiz direnişinin başarılı olmasının bir nedeni de budur.

Gandhi, direnişini gerçekleştirirken gittiği yolda şiddete başvurmadan alın teri döktüğü için, tüm insanlığın gözünde unutulamayacak, sessiz bir mücadele örneği olmuştur. Gandhi, bu sessiz direnişi gerçekleştirirken en çok göze çarpan nokta; emperyalist bir şekilde egemenlik yakalamak isteyen İngilizler’in bu tutkusunu yavaş yavaş eritişi ve yok edişidir. Bu sayede, onlara doğru yolu göstermeye çalışmıştır. Gandhi şu sözleriyle ilkelerini ortaya koymaktadır:

“…Satyagrahi toplum yasalarına aklını kullanarak, kendi özgür istemiyle boyun eğer. Çünkü bunu kutsal bir görev bilir. Ancak, toplum yasalarına bu şekilde titizlikle uyduktan sonradır ki insan, hangi kuralın iyi ve adaletli, hangisinin haksız ve adaletsiz olduğuna karar verebilir. Ancak o zaman insan, çok iyi belirlenmiş durumlarda, bazı yasalara karşı boyun eğmezliğe başvurmak hakkını kazanabilir. … Şuna inandım ki, bir halk yasalara uymamak yoluna başvurmak yeterliliğini kazanmadan önce, onun bütün gereklerini tümüyle öğrenmelidir. … Hiç kimse öyle bulduğu için, mutlak biçimde haklı olduğunu ya da bir şeyin kesinlikle doğru olduğunu ileri süremez. Özgür kararıyla yanlış bulabildiği sürece bu, ancak onun için yanlıştır. Buna göre haksız olduğunu bildiği bir şeyi yapmaması ve her ne olursa olsun bunun sonuçlarına katlanması gerektiği ortadadır. İşte bu, ruhsal gücün kullanılabilmesi için yegâne anahtardır.”

Gandhi’nin ilkelerini açıklamak onun farklılıklarını anlamamıza yardımcı olacaktır. Onun ilkelerinden biri “Doğruluk”tur. Gandhi, doğruluğu yaşayarak bulmaya çalışmıştır. O kendi hatalarından, kendisi ile ilgili denemeler yaparak doğruluğa ulaşmaya çalışmıştır. O, doğruluğa nasıl ulaşacağını çok basit şekilde öğrenmiştir. Ona göre, en büyük mücadele kişinin kendisiyle verdiği mücadeledir. Kişi kendi korkularını, kendi güvensizliklerini yendiği sürece mücadelesinde başarılı olacaktır. Gandhi ayrıca inancını “Tanrı Doğruluktur.” şeklinde özetlemiştir. Ancak daha sonra bu ifadeyi değiştirmiş ve felsefesini “Doğruluk Tanrı’dır.” olarak değiştirmiştir.

Gandhi’nin başka bir ilkesi ise, “Pasif direniş”tir. Gandhi bu ilkenin bulucusu olarak karşımıza çıkmasa da, bu ilkeyi siyasi alanda çok geniş bir ölçekte uygulayan ilk kişidir. Gandhi’nin bu ilkesini onun Doğrulukla Olan Deneyimlerimin Öyküsü adındaki otobiyografisinde söylediği sözler ile açıklamak yerinde olacaktır:

“Göze göz ilkesi tüm dünyayı kör eder.”

“Umutsuzluğa düştüğümde tarih boyunca doğruluk ve sevginin her zaman kazandığını hatırlarım. Tiranlar ve katiller olmuştur, hatta bir süre yenilmez sanılmışlardır ancak sonunda her zaman kaybederler, düşün bir her zaman.”

“Uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiç bir dava yoktur.”

“Çılgınca tahribatı totaliterlik nedeniyle ya da özgürlük ve demokrasi adı altında yapmak ölüler, yetimler ve evsizler için ne değiştirir?”

Gandhi’nin bir diğer ilkesi ise, “Etyemezlik ilkesi”dir. Ona göre etyemezlik, hem insan vücudunun gereksinimlerini karşılıyor, hem de ekonomik bir amaca hizmet ediyordu. Çünkü et, sebzeden, meyveden ve tahıldan pahalıdır. Hintlilerin de büyük bir kısmının geliri düşüktür. Bu sebeple etyemezlik yalnızca tinsel bir uygulama olarak karşımıza çıkmamaktadır. Gandhi, uzun süre et yemekten kaçınmıştır ve otobiyografisinde etyemezliğin Brahmaçarya’ya olan çok derin bağlılığın bir başlangıcı olduğunu yazmıştır. İştah tam olarak kontrol edilemiyorsa Brahmaçarya’da da başarısız olunacaktır görüşünü savunur.

Gandhi’nin bir diğer ilkesi ise, “Brahmaçarya” ilkesidir. Gandhi’ye göre Brahmaçarya Tanrı’ya yakınlaşma ve kendini kanıtlama için çok önemli bir ana temeldir. Ona göre brahmaçarya “duyguların düşünce, söz ve eylemde kontrolü” anlamındadır. Çilecilik ve cinsellikten kaçınma ise, bu düşünüşün bir parçası olarak karşımıza çıkar.

Gandhi’nin bir ilkesi de, “Sadelik” ilkesidir. Ona göre, bir kişi topluma hizmet sunuyorsa mutlaka sade bir yaşamı benimsemeliydi. Çünkü kişi bu sayede Brahmaçarya’ya ulaşacaktır. Gandhi, bu ilkesi doğrultusunda Güney Afrika’da olduğu zamanlarda yaşamış olduğu Batı tarzındaki hayat biçimini bırakarak, sadelik ilkesi doğrultusunda hareket etmeye başladı. Bu ilkeye göre basit bir yaşam tarzını kendisine felsefe edindi, gereksiz yere yaptığı harcamaları kesti, giysilerini kendi yıkadı ve Batı tarzında giyinmeye son verdi. Hindistan’da en fakir insanın kabul edeceği bir tarzda giyinmeye başladı ve Gandi ve arkadaşları kendi eğirdikleri iplikle kendi giysilerinin kumaşını dokudular. Haftanın bir gününü konuşmadan geçiriyor, bunun iç huzur sağladığına inanıyor ve bu günde insanlarla yazarak anlaşıyordu.

Gandhi’nin bir diğer ilkesi ise, “İnanç” ilkesiydi. O, Hindu olarak dünyaya gelmiştir. İlkelerinin birçoğunu Hinduizm’den almış, bütün hayatı boyunca Hinduizm’i uygulamış, kendisinin başka dinlere inanması için gösterilen uğraşlara karşı çıkmıştır. Gandhi, tüm dinlerin eşit olduğuna inanmıştır. Gandhi ayrıca çok merak eden bir din bilimci olarak karşımıza çıkar. Bu yönde, bütün önemli dinler ile ilgili birçok kitap okumuştur.

Gandhi yaşama bakış açısını yine şu sözleriyle çok güzel bir şekilde ifade eder:

“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”

Hakkında Söylenenler

Dr. Martin Luther King Gandhi hakkında şöyle diyor:
“Gandhi, yaşadığı süre içinde, dünya tarihinde başka hiç kimsenin seferber edemediği sayıda insanı harekete geçirebilmiştir. Yalnızca biraz sevgi ve anlayışla, iyi niyetle ve kötü bir yasaya uymayı reddederek, Büyük Britanya imparatorluğunun direncini kırabilmiştir.”

Hint bilimci Koenraad Elst Gandhi hakkında şöyle diyor:
“Gandi’nin ünlü olmasının başlıca nedeni, sömürgeleşmiş toplumlar içindeki özgürlük liderleri arasında, Batı modellerinden (milliyetçilik, sosyalizm, anarşizm vb. gibi) değil de yerli kültürden çıkan politika ve stratejiler üreten tek lider olmasıdır.”

Hermann Hesse, Gandhi için şöyle demiştir:
“Sonsuz gibi görünen kimi gerçekleri bulduğu pek o kadar önemli değil. Bunlara her köşede, bucakta rastlanır. Asıl dikkate değer olan, O’nun bu gerçekleri hemen ve tavizsiz gerçekleştirmeye girişmesidir. Ancak, başkalarına karşı bir takım talepler olarak değil, tersine kendi benliğinden ve arzularından vazgeçmek pahasına, bizzat kendisine karşı talepler olarak.”

İsveçli İktisatçı A.G.Myrdal Gandhi hakkında şöyle diyor:
“Her bakımdan Aydın bir Liberal”

Einstein Gandhi hakkında şöyle diyor:
“Gandhi’nin düşünen İnsanlar üzerinde bıraktığı Ahlaki Etki, Kaba Güç’ün gözde çok büyütüldüğü günümüzde göründüğünden çok Daha Kalıcı olacağa benzer. Kader’in Gelecek Kuşaklara Yol gösteren, böylesine Parlak Görüşlü bir İnsan’ı bize bağışlamasını bir Talih saymalı ve Şükran duymalıyız.”

Ve yine Einstein şöyle der:
“Hiçbir dış yönetim tarafından desteklenmemiş bir halk lideri: başarısı kabiliyete veya teknik aletlerin gücüne dayanmayan, sadece kişiliğinin ikna gücünden doğan bir politikacı; kuvvet kullanımını her zaman küçümsemiş olan zafer dolu bir savaşçı; amaç ve şaşmaz kararlılık ile donanmış bilge ve alçakgönüllü insan: bütün gücünü halkının yücelmesine ve geleceklerinin güzelleşmesine adamış bir kişi; sadece insan olarak Avrupa’nın eziyetlerine karşı gelmiş ve her zaman zafer kazanmış bir insan. Gelecek nesiller böyle bir kişinin yaşayıp, bu dünya üzerinden geçtiğine belki de inanmayacaklar.”